Leylim Ley kimin parçası ?

Ela

New member
Leylim Ley’in Hikâyesi: Bir Şarkının İçinde Saklanan İnsanlık Hali

Bir gün bir forum köşesinde, eski dostlarla dertleşirken konu dönüp dolaşıp türkülerdeki derin anlamlara gelmişti. Sohbetin ortasında bir arkadaşımız içtenlikle, “Leylim Ley aslında kimin parçası?” diye sordu. İşte o anda, sadece bilgiyle değil, bir hikâye ile cevap verme isteği doğdu içimde. Çünkü bazı soruların cevabı yalnızca kuru bir bilgiyle değil, yürekten akan bir anlatıyla verilir.

Leylim Ley’in asıl bilinen hali, Zülfü Livaneli’nin bestelediği ve Edip Akbayram, Sezen Aksu, Şivan Perwer gibi birçok sanatçının seslendirdiği bir eserdir. Ancak bu eser sadece bir isim ya da bir bestecinin notalarıyla sınırlı değildir; kökleri halkın ortak acısına, göçün ve gurbetin türküsüne dayanır. Şimdi, gelin size bu parçanın ruhunu bir hikâye üzerinden anlatayım.

---

Gurbette Başlayan Hikâye

Uzak bir köyde yaşayan Mehmet, genç yaşında ekmek parası için şehre göç etmek zorunda kalmıştı. Köyünde biricik sevdiği Elif’i bırakırken dudaklarından şu sözler döküldü:

“Benim Leylim sensin Elif, seni yanımda götüremesem de kalbimde taşıyacağım.”

Şehir hayatı Mehmet için zordu. Soğuk duvarlar, yabancı yüzler ve her akşam içini kemiren yalnızlık, onun ruhunda bir türkünün dizelerini mayalamaya başlamıştı. O türkünün adı ise “Leylim Ley” olacaktı.

---

Erkeklerin Stratejisi: Mehmet ve Çözümler

Mehmet karakteri üzerinden erkeklerin çözüm odaklı yönünü görebiliyorduk. Köydeki işsizlik sorununu çözmek için stratejik bir karar almış, uzaklara gitmişti. O, ilişkisel bağlarını kalbinde saklayarak somut çözümler üretmeye yönelmişti.

Her sabah işçi pazarına çıkıyor, hesap yapıyor, kazandığı üç kuruşu biriktirerek geleceğini planlıyordu. Mehmet’in aklı sürekli “nasıl dönerim, nasıl Elif’i yanıma alırım” sorularına cevap arıyordu. Erkekçe bir tutumdu bu: strateji kur, plan yap, sorun çöz.

---

Kadınların Empatisi: Elif’in Bekleyişi

Elif ise köyde kalmış, yalnızlığını doğayla ve insanlarla kurduğu empatiyle hafifletmişti. Komşularına yardım ediyor, Mehmet’in ailesine destek oluyor, her akşam dua ederken Mehmet’in yorgunluğunu hissediyordu.

Onun yaklaşımı çözümden çok bağları korumaya odaklıydı. “Ben buradayım” demekti Elif’in tavrı. Kalbiyle köprüler kuruyor, sevdiği adama uzaktan güç veriyordu. Kadınların empatik, ilişkisel yanını Elif’in sabırla işlenmiş günlerinde görmek mümkündü.

---

Türküde Buluşan İki Dünya

Bir akşam, şehirdeki dar odasında Mehmet eski bir bağlama buldu. Tellerine dokunduğunda içinden dökülen ilk sözler şunlardı:

“Gör ki seni sevdiğimi, du ki seni beklediğimi… Leylim Ley…”

İşte bu sözler, halkın ortak acısıyla birleşti. Çünkü sadece Mehmet’in değil, binlerce gurbetçinin, sevdasından ayrı düşenin, dağlar ardında hasret çekenin hikâyesi bu sözlere sindi.

Ve zamanla bu türküyü Livaneli besteledi, farklı sanatçılar söyledi, halk ise bağrına bastı. Artık “Leylim Ley” yalnız bir adama değil, bütün bir coğrafyanın kalbine aitti.

---

Forumdaki Sohbetin Devamı

Forumda bu hikâyeyi paylaşırken, başka kullanıcılar da söz aldı. Biri, “Ben bu türküyü hep Edip Akbayram’dan dinlerdim, onda ayrı bir isyan duydum” dedi. Bir diğeri, “Sezen Aksu’nun sesinde ise bir anne şefkati var, sanki Elif’in sesiyle yankılanıyor” diye ekledi.

Herkesin yorumunda aynı şey vardı: Leylim Ley bir kişiye, tek bir sanatçıya ait değildi. O, halkın ortak malı olmuştu.

---

Eril ve Dişil Dengesi

Mehmet’in çözümcülüğü ve Elif’in empatisi, aslında türkünün doğasında birleşiyordu. Erkek aklının stratejisiyle kadın kalbinin sabrı, bir araya gelerek “Leylim Ley” gibi evrensel bir ağıda dönüşmüştü.

Bu denge, sadece bu hikâyede değil, toplumun her alanında karşımıza çıkıyor. Erkekler yol arar, çözüm kurar; kadınlar ise bağı korur, yarayı sarar. İşte türkülerin gücü de buradan gelir: insanın iki yarısını bir araya getirir.

---

Leylim Ley’in Sonsuzluğu

Bugün hangi sanatçının ağzından dinlerseniz dinleyin, Leylim Ley aynı duyguya dokunur. Kimi seslerde Mehmet’in stratejik direnci vardır, kimi seslerde Elif’in empatik bekleyişi. Ama her seferinde türkünün özü değişmez: sevdanın ve gurbetin ağırlığı.

Bu yüzden “Leylim Ley kimin parçası?” sorusunun cevabı şudur:

Evet, bestesini Zülfü Livaneli yapmıştır. Ama onun sahibi bir tek kişi değildir. O, halkın gözyaşının, aşkın ve ayrılığın ortak sesidir. Her söyleyen sanatçı ona kendi rengini katmıştır ama özünde türkünün sahibi gurbettir, özlemdir, insanın ta kendisidir.

---

Son Söz

Forumdaki hikâyemizin sonunda herkes aynı noktada birleşti: “Leylim Ley” yalnızca bir şarkı değil, bir ruh hâlidir. Erkeklerin stratejik arayışlarıyla kadınların empatik bekleyişlerinin ortak noktasıdır. Ve bu nedenle de hiç eskimez.

Dinlerken bazen Mehmet’in gözünden bakarsınız, bazen Elif’in kalbinden hissedersiniz. Ama ne taraftan bakarsanız bakın, türkünün sonu hep aynı fısıltıyla biter:

“Leylim Ley…”